İş dünyasının gündemine 17 yıl önce giren ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim), pandemi döneminde daha da öne çıktı. Dünyadaki önde gelen şirketlerin gündemine giderek daha fazla giren ESG, küresel çapta itibar yönetiminin de vazgeçilmez parçası... Ancak önemi bununla sınırlı değil. ESG kriterlerine uyumun hem tüketicilere, hem şirketlere hem de ekonominin geneline yararı büyük…
İş, insan, dünya, çevre ve toplumsal meseleler… İlk bakışta ayrı gibi gözüken bu alanlar aslında büyük bir etkileşim içinde ve birlikte ele alınmaları gerekiyor. Özellikle küresel pandemiyle, dünyamızı saran sorunlar yumağının daha da büyüdüğü bir dönemde bu daha da önemli.
Bu bakış açısı, Koç Topluluğu tarafından yapılan değerlendirmelere de sık sık yansıyor; üst yönetim tarafından dikkatle takip edilip farklı platformlarda dile getiriliyor. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, Aralık 2020’de gerçekleştirilen Üst Düzey Yöneticiler Toplantısı’nda Koç Topluluğu’nun bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle özetlemişti: “Uluslararası düşünce platformlarının ‘The Great Reset’ manifestosuyla tüm toplumsal paydaşlara duyarlı bir kapitalizm modeli önerdikleri 2020 yılında yaptıklarımızla, kurumsal kültürümüzün özünde bu yaklaşımın bulunduğunu ispat ettik. ‘Geleceğe.Birlikte’ diyerek ilan ettiğimiz sürdürülebilirlik vizyonu çerçevesinde çevre, sosyal ve kurumsal yönetim alanlarında ortaya koyduğumuz yol haritasıyla bugüne kadar yapılan çalışmaların üzerine önemli ilavelerde bulunduk.”
Geçtiğimiz yıl Davos Zirvesi’nden gelen davet üzerine Avrupa Yeşil Mutabakatı CEO Eylem Grubu’na katılan Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu ise Şubat ayında TÜSİAD’ın düzenlediği “Yeşil Mutabakat” söyleşisinde Ömer M. Koç’un sözlerine paralel bir değerlendirmede bulunmuştu: “Ülkeler, yatırımcılar, müşteriler, çalışanlar kararlı... Şirketlerden çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim alanlarında yüksek performans bekliyorlar” diyen Çakıroğlu, “sürdürülebilirlik ve değer yaratma” açısından şirketlerin ESG yaklaşımlarının çok önemli olduğuna dikkat çekmişti.
Biz de Bizden Haberler dergisi olarak önümüzdeki dönemde iklim, sürdürülebilirlik, toplumsal cinsiyet eşitliği ve teknoloji yoluyla tüm topluma yayılan değer üretme gibi konular başta olmak üzere, daha fazla sayıda haber ve makale ile okurlarımızla buluşmayı planlıyoruz.
İş, insan, dünya, çevre ve toplumsal meseleler… İlk bakışta ayrı gibi gözüken bu alanlar aslında büyük bir etkileşim içinde ve birlikte ele alınmaları gerekiyor. Özellikle küresel pandemiyle, dünyamızı saran sorunlar yumağının daha da büyüdüğü bir dönemde bu daha da önemli.
Bu bakış açısı, Koç Topluluğu tarafından yapılan değerlendirmelere de sık sık yansıyor; üst yönetim tarafından dikkatle takip edilip farklı platformlarda dile getiriliyor. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, Aralık 2020’de gerçekleştirilen Üst Düzey Yöneticiler Toplantısı’nda Koç Topluluğu’nun bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle özetlemişti: “Uluslararası düşünce platformlarının ‘The Great Reset’ manifestosuyla tüm toplumsal paydaşlara duyarlı bir kapitalizm modeli önerdikleri 2020 yılında yaptıklarımızla, kurumsal kültürümüzün özünde bu yaklaşımın bulunduğunu ispat ettik. ‘Geleceğe.Birlikte’ diyerek ilan ettiğimiz sürdürülebilirlik vizyonu çerçevesinde çevre, sosyal ve kurumsal yönetim alanlarında ortaya koyduğumuz yol haritasıyla bugüne kadar yapılan çalışmaların üzerine önemli ilavelerde bulunduk.”
Geçtiğimiz yıl Davos Zirvesi’nden gelen davet üzerine Avrupa Yeşil Mutabakatı CEO Eylem Grubu’na katılan Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu ise Şubat ayında TÜSİAD’ın düzenlediği “Yeşil Mutabakat” söyleşisinde Ömer M. Koç’un sözlerine paralel bir değerlendirmede bulunmuştu: “Ülkeler, yatırımcılar, müşteriler, çalışanlar kararlı... Şirketlerden çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim alanlarında yüksek performans bekliyorlar” diyen Çakıroğlu, “sürdürülebilirlik ve değer yaratma” açısından şirketlerin ESG yaklaşımlarının çok önemli olduğuna dikkat çekmişti.
Biz de Bizden Haberler dergisi olarak önümüzdeki dönemde iklim, sürdürülebilirlik, toplumsal cinsiyet eşitliği ve teknoloji yoluyla tüm topluma yayılan değer üretme gibi konular başta olmak üzere, daha fazla sayıda haber ve makale ile okurlarımızla buluşmayı planlıyoruz.
ESG’nin ortaya çıkışı
Gerek Koç Topluluğu’nun gerekse küresel arenanın diğer büyük şirketlerinin gündeminde giderek daha geniş yer tutan ESG, görece “genç” bir kavram. Bundan 17 yıl önce Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan, dünyanın en büyük finans kuruluşlarının CEO’larına gönderdiği bir yazıyla onları ortak bir inisiyatife davet ettiğinde, iş dünyası için de yeni bir çağın kapısı aralanıyordu. Küresel İlkeler Sözleşmesi doğrultusunda çalışmalar yürütecek olan bu inisiyatifin amacı, ESG’nin sermaye piyasaları ile entegre edilmesinin yollarını aramaktı. Bundan bir yıl sonra 20’den fazla kurumun katılımıyla Ivo Knoepfel’in kaleme aldığı “Who Cares Wins” (Önemseyen Kazanır) başlıklı rapor, ESG kavramını iş dünyası ve kamuoyunun gündemine taşıdı.
ESG kriterlerinin arkasındaki bakış açısı
ESG kriterleri şirketlerin karbon ayak izini azaltmaya dönük somut adımlardan, çalışanlara dönük sağlık ve güvenlik politikalarına, tedarik zincirlerinin yönetiminden, güvene dayalı ve inovasyonu destekleyen bir kurumsal kültür yaratmaya kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Kurumsal stratejide, üretimde, yatırımlarda ve şirket politikalarında bu kriterlerin ne kadar dikkate alındığı ise ESG performansını belirliyor.
ESG kriterlerinin arkasındaki bakış açısı, şirketlerin yürüttükleri faaliyetler ile çevreye ve topluma nasıl etki ettiğini ve elbette bu etkinin kendilerine nasıl geri döndüğünü esas alıyor. Örneğin, üretimde sürdürülebilirlik kriterlerini göz önünde tutmayan bir şirket bir yandan çevreye zarar verirken diğer yandan kendi itibarını zedeliyor. Kötü bir insan kaynakları yönetimi, çalışan devir hızının artmasına yol açıyor, çalışanların moralinin olumsuz etkilenmesine ve üretkenliğin düşmesine neden oluyor. Yönetişim alanında kötü performans gösteren bir şirket aynı zamanda finansal gücünü ve itibarını da baltalıyor. Bu nedenle şirket politikaları içerisinde kendine yer bulan ESG kriterleri aslında ilk bakışta düşünüldüğü gibi “ulvî hedefler” değil; aynı zamanda şirketlerin başarılı ve uzun ömürlü olması açısından da çok önemli.
Akademisyenler ise konunun başka bir boyutuna dikkat çekerek Covid-19 sonrası dünyada ESG yatırımlarının ekonomik toparlanmayı hızlandıracağının altını çiziyor. 8 Mart’ta Businessgreen.com’dan Michael Holder’a görüş veren The London School of Economics and Political Science’tan Prof. Lord Nicholas Stern, “Şimdi temel mesele toparlanma. Bunun sürdürülebilir ve güçlü olması, enflasyon yaratmaması için özel yatırımların başı çekmesi gerekiyor. Özel yatırımlarda ve üretkenlikteki düşüşün nedenlerinden birinin altyapı yatırımları olduğunu biliyoruz. Şimdi sıfır karbon üreten ve iklimle dost bir ekonomi için önümüzde dev fırsatlar var. Gelişmiş ekonomilerin çoğunda kamu borçlanmasındaki her ekstra dolar, ilaveten iki-üç dolar daha yaratıyor" diyor.
ESG kriterlerinin arkasındaki bakış açısı, şirketlerin yürüttükleri faaliyetler ile çevreye ve topluma nasıl etki ettiğini ve elbette bu etkinin kendilerine nasıl geri döndüğünü esas alıyor. Örneğin, üretimde sürdürülebilirlik kriterlerini göz önünde tutmayan bir şirket bir yandan çevreye zarar verirken diğer yandan kendi itibarını zedeliyor. Kötü bir insan kaynakları yönetimi, çalışan devir hızının artmasına yol açıyor, çalışanların moralinin olumsuz etkilenmesine ve üretkenliğin düşmesine neden oluyor. Yönetişim alanında kötü performans gösteren bir şirket aynı zamanda finansal gücünü ve itibarını da baltalıyor. Bu nedenle şirket politikaları içerisinde kendine yer bulan ESG kriterleri aslında ilk bakışta düşünüldüğü gibi “ulvî hedefler” değil; aynı zamanda şirketlerin başarılı ve uzun ömürlü olması açısından da çok önemli.
Akademisyenler ise konunun başka bir boyutuna dikkat çekerek Covid-19 sonrası dünyada ESG yatırımlarının ekonomik toparlanmayı hızlandıracağının altını çiziyor. 8 Mart’ta Businessgreen.com’dan Michael Holder’a görüş veren The London School of Economics and Political Science’tan Prof. Lord Nicholas Stern, “Şimdi temel mesele toparlanma. Bunun sürdürülebilir ve güçlü olması, enflasyon yaratmaması için özel yatırımların başı çekmesi gerekiyor. Özel yatırımlarda ve üretkenlikteki düşüşün nedenlerinden birinin altyapı yatırımları olduğunu biliyoruz. Şimdi sıfır karbon üreten ve iklimle dost bir ekonomi için önümüzde dev fırsatlar var. Gelişmiş ekonomilerin çoğunda kamu borçlanmasındaki her ekstra dolar, ilaveten iki-üç dolar daha yaratıyor" diyor.
Bu makale Koç Holding'in kurumsal dergisi Bizden Haberler'in Nisan 2021 sayısında yayınlanmıştır.